Yalan haberle yapılan 'PSİKOLOJİK SAVAŞ'

 

Emrah İRİÇ'in haberi

İslami kesimi hedef alan 'yalan haberler' artmaya başladı. 'Testis haberi'nin baştan sona yalan olduğu ortaya çıkınca Hürriyet adına Ertuğrul Özkök’ün özür dilemesinden sonra, geçtiğimiz gün Sabah muhabiri Savaş Ay'ın, Konya’daki bir evi “El Kaide Mektebi” olarak lanse eden haberinden sonra “dolmuşa geldiğini” belirterek özür diledi.

Son dönemlerde özellikle İslami içerikli haberlerinde Hürriyet ve Milliyet peş peşe sınıfta kaldı. Son bir kaç ay içinde manşetine taşıdığı ve iç sayfalardan yaptığı haberleri ile Milliyet güvenilirlik açısından tartışılır hale geldi. Sonradan yalan haberlerin merkezi haline gelen Hürriyet gazetesinin en tepesindeki isim, köşe yazısında özür dilemek zorunda kaldı. Türkiye'nin yetiştirdiği en iyi muhabir gazetecilerden Savaş Ay gibi bir isim özür diledi. Merak edilen; bu özür o evdeki ailenin kırılan onurunu, incinen gururunu acaba tamir edebildi mi? Özür dilemeleri güzel ancak haberciliğin amacının dışına çıktığı, onur kırdığı ve gerçeklerin yerine ya alelacele ya da maksatlı yapılan haberciliğin gelmiş olması habercilğin geleceği gelecek açısındanda ayrıca düşündürücü.

İnsan hata yapar doğaldır, hatasız kul olmaz! Ancak aynı kesime yönelik, üst üste mesnetsiz haberlerin ortaya atılıyor ve bu haberlerin merkezinin Hürriyet ve Milliyet olması insanın aklına her türlü soruyu getiriyor. Amaçları ne olabilir? Bu haberlerin hedefindeki kesimden ne isteniyor? Acaba sözde habercilik yaptığını zanneden bu kişiler yaptıkları asılsız ama çamur at izi kalsın türünden haberlerinde, kendilerince başarılı olabildiler mi? Üst üste bu kadar çok haberinin yalan olduğu bir gazetenin haberciliğinin sorgulanması gerekmez mi? Haber sorumlularının istifa etmesi gerekmez mi?

Soru çok cevap var ama yok!? 

İŞTE SİZE BİR KAÇ ÖRNEK:

-5 Ekim 2006 tarihinde 'Zemzem suyunda kanserojen madde' başlığı ile Milliyet"in verdiği haberin yalan olduğu ortaya çıktı. Ombudsman köşesinde Derya Sazak çeviri hatası deyip 17 Ekimde özür diledi.

-Milliyet"in 22 Eylül 2006 tarihli gazetesinde manşetine taşıdığı bir başka haber, ‘ders kitabında abdest hurafesi’ başlıklı haber de yalan çıktı. Gazetenin kendi kendini yalanlamasına rağmen bu haber ödüle layık görüldü.

-BBC"nin ‘İngiltere"de Peçe tartışması’ başlığı ile yaptığı haberde konu peçe olmasına rağmen, Milliyet ile Hürriyet konuyu başörtüsüne getirdi ve ‘Avrupa"nın türbana bakışı’ başlığı ile verdi.  BBC"nin haberinde başörtüsü ilgili hiçbir ifade yer almazken Milliyet, haberi yeni eklerle başörtüsü üzerinden sürdürdü.

-Milliyet"in yalanlanan bir başka haberi ise 5 Ekim’de yapılan ‘Liseli gençler Ramazan"da içki içen kişiyi öldürdü’ haberi oldu. Olaya sebep ne içki ne de Ramazan’dı: Sebep ‘para’ çıktı.

-Yine ‘Ramazan'da alkol dayağı', ‘Ramazan'da içki dayağı' başlıkları ile verilen içkili sokağa çıkan gençlerin dövüldüğünü iddia eden haber de yalan çıktı. Gece geç saatlere kadar eğlenen gençler alkolün de etkisi ile hesap yüzünden kendi aralarında kavga etmişlerdi.

-Hürriyet'in üzerinde günlerce durduğu ve Uğur Dündar imzasını taşıyan testis haberi yani ‘Tesettür faciası’ başlıklı haber de yalan çıktı ve Ertuğrul Özkök özür diledi.

-İnternette 'Örümcek Adam'lı namaz hocası' şeklinde lanse edilen bir kitapçık Diyanet'in yayını olarak gösterildi ve üstelik Başkan Ali Bardakoğlu adına kitabı savunan bir beyanata yer verildi. Bunlar Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Bayer'in köşesinde okur mektubu olarak yayımlandı. Açıklama yapmak zorunda kalan Diyanet İşleri Başkanlığı, kurumun yayınları arasında 'namaz hocası'nın bile bulunmadığını belirterek iddiayı yalanladı.

-Sabah muhabiri Savaş Ay bir evi El Kaide evi diye bastı ama öyle çıkmadı. O da özür diledi.

Peki vatandaşlarımız bu haberler karşısında ne yapabilir?

Demokrasinin hakim olduğu bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Demokrasinin bize verdiği hakları kullanmak hepimize düşen ödev. Bu tür, asılsız habercilikte geri adım atmalarını sağlamak adına, kim ya da hangi kurum olursa olsun, yalan olduğu ispatlanan bu haberleri yapan kişi ve kurumları, en azından faks ve e postalarla protesto edebiliriz. Bunda amacımız, gölgesiz, doğru ve tarafsız haberciliği uyandırmak, yalan ve yanlı haberciliği eleştirmek olmalı.

Şimdi tekrar soruyoruz: 'Aynı gazetede 1 kaç ayda üst üste birden çok yalan haberin çıkması ve dindar insanları hedef alması, maksatlı değilse bile, o haber merkezinin sorumlusunun istifasını gerektirmez mi?


İŞTE YALAN OLDUĞU ANLAŞILAN HABERLERDEN DERLEME:

Hürriyet'in, 'öğrencilerin akşam ve hafta sonları cemaat evlerine götürülüp dinî eğitim verildiği' haberi yalan çıktı.
Diyarbakır Şehit Nesrin Ünügür Yatılı İlköğretim Okulu'ndaki öğrencilerin, Müdür Yardımcısı Ramazan Mızrak tarafından akşam ve hafta sonları cemaat evlerine götürülüp dinî eğitim verildiği yönündeki iddialar okul yönetimi ve öğrencilerce yalanlandı.
Diyarbakır Şehit Nesrin Ünügür Yatılı İlköğretim Okulu öğrencileri, gazetecilerin kendilerini "Cemaat evine gidiyoruz deyin, sizi televizyona çıkaracağız." diyerek kandırdıklarını söyledi.
Öğrenciler, okula gelen gazetecilerin kendilerine "Sizi televizyona çıkaracağız, bize 'cemaat evine gidiyoruz, orada namaz kıldırıyorlar, ağabeylerimiz var' deyin." dediklerini iddia etti. Ramazan Mızrak da bazı yayın organlarında hakkında çıkan haberleri yalanlayarak, "Öğrencileri bu evlere götürdüğümle ilgili iddialar yalandır. Nöbetçi olduğum bir gün öğretmenlerle derslere geç girdikleri için tartıştık. Onları bir kez uyardım. Onlar da bunu abartarak böyle bir şikayette bulunmuş." dedi. Mızrak, olay üzerine öğretmenler hakkında tutanak tutturduğunu belirtti.


Milliyet'in haberi yalan çıktı
Şanlıurfa Valiliği ve Ceylanpınar Kaymakamlığı, Doğan Haber Ajansı (DHA) tarafından servis edilen 26 Aralık 2006 tarihli, "okula gitmek için ilköğretim öğrencilerinin dereden geçmek zorunda olduğu" yönündeki haberi yalanladı.
Valilikten yapılan açıklamada, Şanlıurfa Milli Eğitim Müdürlüğü'nün, haberle ilgili Ceylanpınar'a bağlı Yukarı Taşlıdere köyü ve Aşağı Taşlıdere mezrasında araştırma yaptığı, Aşağı Taşlıdere mezrasındaki tek derslikli okulda 56 öğrencinin bulunduğu, 2 öğretmenin görev yaptığı ve köyler arasındaki mesafenin yaklaşık 750 metre civarında olduğu kaydedildi. Açıklamada, "Söz konusu derenin köyün batısında olduğu ve geçiş güzergâhında olmadığı, öğrencilerin stabilize yolu kullanarak okula gidip geldiği tespit edilmiştir" denildi.
Milliyet Gazetesi'nin Haberi Şöyleydi:



Saat 06.00. Yukarıtaşlı Köyü meydanında buluşan 40 öğrencinin okul maratonu başlıyor. Bazı öğrenciler eşeklere binmiş, çoğuysa yaya olarak yola çıkıyor. Öğrencilerin tehlike dolu yolculuğuna 'her ihtimale karşın' bir güvenlik görevlisi eşlik ediyor. Kayalıkları, dereleri aşan öğrenciler yaklaşık 45 dakika sonra beş kilometre uzaktaki Aşağıtaşlı Köyü'ndeki okula ulaşıyor.
Yaklaşık 400 kişinin yaşadığı Yukarıtaşlı Köyü'ndeki ilköğretimin 6,7 ve 8'inci sınıfında okuyanlar taşımalı eğitimle Ceylanpınar ilçe merkezine götürülüyor. Alt sınıflarda okuyan yaklaşık 40 öğrenci, taşımalı eğitim kapsamı dışında tutularak, Aşağıtaşlı Köyü'ndeki okulda eğitim görüyor. Her gün kayalıklarla dolu yolda yürüyen öğrenciler, yuvarlanma tehlikesi geçiriyor, saldırgan köpekler köylünün tüfeğiyle havaya ateş edilerek uzaklaştırılıyor. Yoldaki bellerine kadar ulaşan Cırcıp Deresi'nden ayakkabılarını çıkarıp, akıntılı ve buz gibi suda titreyerek geçiyor. Küçük olanlar kendilerine nezaret eden köylünün kucağında karşıya ulaşabiliyor. Yol yaklaşık 45 dakika sürüyor. Çoğu zaman derse geç kalan öğrencilerin dönüş yolculuğunda da aynı sıkıntılar yaşanıyor.



Hürriyet'in haberi fos çıktı.
İletişim Bilimleri Profesörü Ali Atıf Bir'in gazına gelen Hürriyet, belki de tarihinin en büyük gafını yaptı. Gafı, Zaman gazetesinden Turan Alkan kendine has üslubuyla değerlendirdi.
--------
31 Mart: Ne kutla, ne de unut!
Şu meşhur, “31 Mart’ı kutlamışlar da haberimiz olmamış” haberi fos çıktı; fakülte yetkilileri hadiseyi tekzip ettiler. Kaldı ki böyle bir haberin 15 gün uykuda kaldıktan sonra birden hatırlanıvermesi de dikkat çekiciydi.

İlk duyduğumda, “vay canına yahu” diye düşündüm, “demek bu ülkede tarih okuyan, bazı tarihlerde yıldönümü tertipleyecek kadar tarihi ciddiye alan öğrenciler var!” Demek bazı öğrenciler 31 Mart hadisesinin ayrıntılarını okumuş, ve nasıl yorumladılar ise orada yâd edilmeye değer şeyler fark etmiş?

Kaldı ki bugüne kadar cereyan eden onca mürtecî gösteri ve eylemde 31 Mart’ın hatırlanmaması da ayrıca pek ilginçtir.

Bu bakımdan öğrencileri takdir ettiğimizi var sayalım lâkin yine de mühim bir sakatlık görünüyor bu kutlama haberinde: 31 Mart Vak’ası, Rûmi tarih itibariyle 31 Mart 1325 tarihinde cereyan etmişti; bu tarih günümüzdeki takvime göre 13 Nisan 1909’a tekabül ediyor. Tarih bilinci bu kadar yüksek çocukların (veya haber fabrikatörlerinin) bu ayrıntıyı bilmeleri gerekmez miydi?

Haber yalanlandı; peki, günün birinde böyle bir hadisenin cereyan etme ihtimali yok mudur? Pekâlâ mümkündür; hele, haber doğru kabul edilerek mangalda kül bırakmayan nice köşe yazısı yayınlandıktan sonra aklıevvelin biri, seneye böyle bir gariplik tertiplemeye kalkışabilir; burası Türkiye çünkü. Yanlış yönlendirilen din ve mukaddesat gayretlerinin ne türlü çirkinliklere yol açtığını gayet iyi hatırlarız.

Tam bu noktada farazi bir hukuk problemi ortaya çıkıyor; diyelim ki partilerimizden birisi Hürriyet ve İ’tilaf Fırkası’nın kuruluş yıldönümünde bir kutlama programı düzenledi; müeyyidesi nedir? Diyelim bir başka kuruluş Halaskâr Zabitan hareketini tebcil için veya şu meşhur Bâbıâli baskınını yâd etmek için (fantazi kabul etmeyiniz; günümüzde Bâbıâli baskınını yapanların kafa yapısını devam ettiren pek çok “yarı sivil” örgüt faaliyet gösteriyor) bir anma günü tertipledi; ne yapılır? Kanunun suç saydığı fiilleri övmek bir başka suçtur, âmennâ fakat, her tarihî hadise hakkında (lehte veya aleyhte) kanun veya mahkeme hükmü nereden bulunur? 31 Mart Vak’ası’nı, örfi idare mahkemesi kovuşturmuştu; ol mahkemenin hükmü berdevam mıdır; eğer öyle ise Nemrud Mustafa Divan-ı Harbi’nin kararlarına da meşruluk atfedecek miyiz?

Bu haber, tam “bir ok attım kebab oldu” mahiyetini taşıyor!
Haberin doğru olmaması yürek ferahlatıcıdır: 31 Mart Vak’ası kutlanması gereken bir hadise değildir; bilakis üzerinde derin derin düşünülmesi, döne döne kafa yorulması gereken bir fitnenin sembolüdür. Okul kitaplarına uluorta yazılageldiği haliyle tamı tamına bir irticâ ayaklanması şeklinde nitelenemeyecek kadar karmaşık, aradan geçen bir asra rağmen hâlâ gerçek failleri ve sebebi ortaya konulamamış bir siyasi çatışmadır ve bu çatışmada Osmanlı ordusu ikiye bölünüp Taksim’deki Taşkışla civarında vuruşmuştur. 31 Mart bu haliyle bir iç harp manzarası dahi gösterir. Bazı isyancıların olay esnasında dini bir retorik kullanmalarına rağmen bu fitneyi, dini değil siyasi mahiyette algılanmak icab eder; isyanı başlatan Avcı Taburlarının kimlerden ve hangi maksatla talimat aldıkları bugüne kadar aydınlatılamadığı gibi hadise esnasında İstanbul’un yüksek rütbeli ulemâsı isyanı kınamışlardır.

Madem söz açıldı fikrimi söyleyim: 31 Mart hadisesini kutlamak çok berbat bir fikirdir ama unutmak anlamında değil; aksine hadiseyi en geniş şekliyle tahlil etmek farz-ı ayın derecesindedir. Bu isyandan sonra Osmanlı ordusu gündelik siyasetin içine daha çok bulaşmak zorunda kalmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti ise bütün siyasi muhaliflerini bertaraf etmek fırsatını ele geçirmişti. “Kim kârlı çıktı?” hesabıyla yapılacak bir 31 Mart analizi pek şaşırtıcı sonuçlar doğurabilir.
Turan Alkan / Zaman


Çekirge'nin arka kapı yalanı!
04 Nisan 2006 Salı 11:22

Hürriyet'in Hayrünisa Hanım'ın GATA'da tedavi gören eşi Dışişleri Bakanı Gül'ü 'arka kapıdan' gelerek ziyaret edebildiği iddiası yalan çıktı. Dışişleri Sözcüsü Tan, Hayrünisa Hanım'ın eşine tedavi boyunca refakat ettiğini açıkladı
 Hürriyet Gazetesi'nde ilk yşazısı yayınlanana gazeteci Fatih Çekirge'nin ilk yazısında 'başörtülü Harünisa Gül, GATA'da ameliyat olan eşini, üst düzey komutanların özel izniyle arka kapıdan gelerek bir kez ziyaret ettiği' haberi yalan çıktı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, Hayrünisa Hanım'ın 18 Mart-24 Mart arası GATA'da yatarak tedavi gören eşi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e bu süre boyunca eşlik ettiğini açıkladı.
İLK YAZISINA TEKZİP GELDİ
Türkiye dün Hürriyet Gazetesi'nin sürmanşetten verdiği bir haberle 28 Şubat sürecinin gergin günlerini hatırladı. Fatih Çekirge'nin Perde Arkası köşesinde yazdığı, 'Arka kapıdan gelen ziyaretçi' başlıklı haberde başörtülü olan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünisa Gül'ün GATA'ya 'arka kapıdan' ve 'özel izinle' eşini ziyaret edebildiği iddia ediliyordu.
HİKAYESİNİ BİLE YAZDI!
Hayrünisa Hanım, kulak rahatsızlığından dolayı GATA'da ameliyat olan Bakan Gül'ün eşini 'üst düzey komutanların izniyle' ziyaret edebildiğini anlatılarak, bir de olayın 'hikayesi(!)' anlatılıyordu. Çekirge, Hayrünisa Hanım'ın GATA'nın arka kapısından komutanlara tahsis edilen 7'nci katta tedavi gören eşini bir kez ziyaret ettiğini yazdı.
Ancak, Çekirge'nin bir de 'üst düzey' isimsiz bir komutana dayandırdığı haberinin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan'ın dün yaptığı açıklamayla 'asparagas' olduğu ortaya çıktı.
Kaynak: www.yenisafak.com.tr


Milliyet'in haberi yalan çıktı
Milliyet gazetesinde 25 Temmuz 2006 tarihinde yer alan Aşkın Şeran isimli kişinin, "namaz kılmıyor" diye öldürüldüğü haberinin doğru olmadığı ortaya çıktı. Ölen şahsın, iki kişi arasında çıkan kavgayı ayırmaya çalışırken kazara öldürüldüğü belirtildi. İddiaya göre, Önder Yurdakul isimli şahıs, daha önceden karşılıklı husumeti bulunan seyyar satıcı Aslan Pehlivanlıoğlu ile atışmaya başladı. Bunun üzerine Yurdakul, cebinden çıkardığı bıçağı sallamaya başladı. Çaycılık yapan Aşkın Şeran, kavgayı ayırmaya kalkıştı. Yurdakul"un elindeki bıçakla yaralanan Şeran, Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi"ne kaldırıldı. İlk tedaviden sonra Ankara"ya sevk edilen Şeran iki gün sonra hayatını kaybetti.
Olayın şahitlerinden Memduh Pek duru, “Şeran iyi bir insandı. Her zaman namazını kılar, ibadetini yapardı. Seyyarlar ile Yurdakul, dövüşürken ayırmak isterken bıçak yedi.” şeklinde konuştu. Çevre esnafından Uğur Erol da Yurdakul"un, elindeki bıçakla birkaç kişiyi yaraladığını, kavgayı ayırmak isteyen Şeran"ın da bu şekilde yaralandığını vurguladı.


HÜRRİYET'İN NAMAZ KILAN ÖRÜMCEK ADAM HABERİ
İnternete atılan asılsız bilginin gazetelerce araştırılmadan haber yapılması haberciği sorgulatıyor. Bu konuda yaşanan en vahim olaylardan biri Diyanet İşleri Başkanlığı'nın başına geldi. İnternette 'Örümcek Adam'lı namaz hocası' şeklinde lanse edilen kitapçık Diyanet'in yayını olarak gösterildi ve Başkan Ali Bardakoğlu adına kitabı savunan bir beyanata yer verildi. Bunlar Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Bayer'in köşesinde okur mektubu olarak yayımlanınca Diyanet'in telefonları kilitlendi. Açıklama yapmak zorunda kalan Diyanet İşleri Başkanlığı, kurumun yayınları arasında 'namaz hocası'nın bile bulunmadığını belirtti ve ekledi: "Bu sanal ve hayal ürünü yazıyı ciddiye alıp doğruluğunu araştırmadan yayınlamanın takdirini de kamuoyunun yapacağına inanıyoruz."



Hürriyet Gazetesi Yazarı Yalçın Bayer'in 19 Ekim'de köşesinde yer alan okur mektubu, "Örümcek Adam hidayete mi erdi?" başlığını taşıyor. Yazıda, e-postalara gelen bir metne yer veriliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çocuklar için bir namaz kitabı çıkardığı; fakat bu kitabın hiç de rastlanan türden olmadığı belirtiliyor. Ardından Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu adına şu açıklama yapılıyor: "Çocuklarımızın ilgisini çekecek bir namaz kitabı düşünüyorduk. Bunun için sevilen bir çizgi kahraman olan Örümcek Adam'ı kullanma fikri bize uygun geldi. Biliyorsunuz 'örümceğin', mağaranın girişine ağ örerek müşriklerin girmesine engel olduğu için İslam dünyasında ayrı bir yeri vardır." Yayılan e-postanın ekinde Örümcek Adam'ın namaz kılarken resmedildiği bir görüntü de yer alırken, söz konusu yazı dün Diyanet İşleri Başkanlığı'nı ayağa kaldırdı. Kuruma gelen yoğun telefonlara cevap vermekte zorlanan başkanlık çareyi yazılı bir açıklama yapmakta buldu. Yazılanların sanal ve hayal ürünü olduğunu vurgulayan Diyanet İşleri Başkanlığı, yayınları arasında 'namaz hocası'nın bile bulunmadığına dikkat çekti. Diyanet, söz konusu yazının ciddiye alınıp, doğruluğunun araştırılmadan yayınlanmasına da tepki gösterdi. ZAMAN


Hürriyet'in kamusal alan fotoğrafı sahte çıktı
Hürriyet gazetesinin, Zeynep Bingöl isimli hekimin, “mesai saatinde başını örttüğünü” iddia ettiği 15 Mayıs tarihli haberde kullandığı fotoğrafın başkasına ait olduğu ortaya çıktı.



Hürriyet gazetesinin, Zeynep Bingöl isimli hekimin, mesai saatinde başını örttüğünü iddia ettiği haberde kullanılan fotoğrafın başkasına ait olduğu ortaya çıktı. Yalan haber, “doğrulatmak” için “delil” olarak gazeteye basılan fotoğraftaki kişinin Dr. Zeynep Bingöl olmadığı; gazetenin dünkü sayısındaki tekzip ile doğrulandı.
VALİLİK İNCELEDİ: FOTOĞRAFTAKİ KİŞİ O DEĞİL
Hürriyet’in dün 25. sayfasında yer alan tekzip metninde, gazetenin 2 Ocak 2006 günü yayımlanan sayısında “Doktorun Türban Israrı” başlıklı haberin yalan olduğu yer aldı. Dr. Zeynep Bingöl’ün görevli olmadığı bir saatte insaniyet namına gittiği bir yangın yerinde başörtülü olarak çekilen fotoğrafının yanına konulan beyaz önlüklü fotoğraftaki bayanın Dr. Zeynep Bingöl olmadığı Valilik kararı ile tespit edildi. Hürriyet’in haberi üzerine Erzurum Valiliği tarafından yapılan incelemede, haberde kullanılan beyaz önlüklü ve başörtülü bayan fotoğrafının Dr. Zeynep Bingöl’e ait olmadığı tespit edildi. Valiliğin hazırladığı tekzip metni, gazetenin dünkü sayısında mahkeme kararı gereği yayınlandı.
 “BEYAZ ÖNLÜKLÜ BİRİNİ BENMİŞİM GİBİ GÖSTERDİLER”
Hürriyet’in yayımlamak zorunda kaldığı tekzip kararını Vakit’e değerlendiren Dr. Zeynep Bingöl, “Hakkımı sonuna kadar arayacağım. Bundan sonra tazminat davaları açacağım” dedi. Hürriyet’te yayımlanan başörtülü fotoğrafına da açıklık getiren Bingöl, “Nöbetimi devredip, elbiselerimi değiştirdiğim bir saatte yangın ihbarı geldi. Ben de insaniyet namına, ‘orada yardıma ihtiyacı olan bir insan olabilir’ düşüncesiyle, bir an önce yangın yerine yetişebilmek için öylece gittim. Orada fotoğrafımı çekmişler” dedi. Gazetenin beyaz önlüklü olarak bastığı ikinci fotoğraftaki kişinin de kendisi olmadığının altını çizen Dr. Zeynep Bingöl, “Artık herkes beyaz önlük giyiyor. Beni başörtülü olarak beyaz önlükle fotoğraflayamayınca, beyaz önlüklü bir başörtülü bayanın fotoğrafını benim fotoğrafım diye yayımlamışlar. Daha sonra haberi yazan gazeteci özür dilemeye geldi. Ona, fotoğraftaki kişiyi tanıyıp tanımadığını sordum. Tanımadığını söyledi” diye konuştu.
AVUKATI: SONUNA KADAR GİDECEĞİZ
Dr. Bingöl’ün avukatı Mesut Akgün de, Hürriyet’in avukatlarının, sonuna kadar direndiğini, ancak haklı olanın kazandığını söyledi. “Çamur at izi kalsın” mantığı her zaman başarılı olamaz. Şimdi müvekkileme maddi manevi zarar veren bu kişiler hakkında yasal işlem başlatacağız. Suç duyurularında bulunup, maddi manevi tazminat davaları açacağız” diye konuştu.
“2. KEZ GÖRÜNTÜLEDİK” DİYE YALAN YAZMIŞLARDI
Hürriyet’in, “Doktorun Türban Israrı” başlığıyla verdiği 2 Ocak tarihli haberinde, “Erzurum 112 Acil Servisi'nde görevli Dr. Zeynep Bingöl, görevi başında türbanlı olarak ikinci kez görüntülendi. Hacı adaylarının Erzurum Havalimanı'ndan Cidde'ye gidişlerinde görevlendirilen Dr. Bingöl'ün türbanlı olarak görev yapması dikkat çekti” ifadelerine yer verilmişti.


MİLLİYET'DEN YALAN HABER
Milliyet'te yer alan 'Liseli gençler, Ramazanda içki içen kişiyi öldürdü' başlığı ile verdiği haber asılsız çıktı. Çocukları cezaevine gönderen olayın ayrıntısı yazılandan bambaşka.
Topel"in iki gün önce okuldan dönerken önlerini kesip kendilerinden para istediğini iddia eden öğrenciler, olayı şöyle anlattı:

“Olay günü okuldan dönerken önümüze çıkan adını bile bilmediğimiz bu şahıs bizden para istedi. Paramız olmadığını söyleyince eliyle bizi taciz etti. Biz de kaçtık. Durumu arkadaşlarımıza anlatınca, Topel"in yanına gidip kendisiyle konuşmak istedik. Ancak o bize saldırdı. Biz de kaçtık. Durumu arkadaşlarımıza anlatınca, Topel"in yanına gidip kendisiyle konuşmak istedik. Ancak o bize saldırdı. Biz de karşılık verdik. Öleceğini hiç tahmin etmiyorduk.”



ANTALYA GAZETECİLER CEMİYETİ BAŞKANI HABERLE İLGİLİ NELER ANLATTI?
Milliyet'te yer alan 'Liseli gençler, Ramazanda içki içen kişiyi öldürdü' başlığı ile verdiği haber yalanlandı. Çocukları cezaevine gönderen olayın ayrıntısı bambaşka.
Liselilerin oruç cinayeti” haberi de yalan cıktı "Liseliler oruç cinayeti isledi" haberi yalan cıktı. Cinayete karıştıkları gerekçesiyle tutuklanarak cezaevine gönderilen 5 öğrencinin polise verdiği ifadeye göre olay, sokakta yasayan Ünal Topel"in (44) öğrencilerin yolunu keserek para istemesi nedeniyle gerçekleşmiş.
 Topel"in iki gün önce okuldan dönerken önlerini kesip kendilerinden para istediğini iddia eden öğrenciler, şunları söyledi: “Olay günü okuldan dönerken önümüze çıkan adini bile bilmediğimiz bu şahıs bizden para istedi. Paramız olmadığını söyleyince eliyle bizi taciz etti. Biz de kaçtık. Durumu arkadaşlarımıza anlatınca, Topel"in yanına gidip kendisiyle konuşmak istedik. Ancak o bize saldırdı. Biz Biz de kaçtık. Durumu arkadaşlarımıza anlatınca, Topel"in yanına gidip kendisiyle konuşmak istedik. Ancak o bize saldırdı. Biz de karşılık verdik. Öleceğini hiç tahmin etmiyorduk.”
Polis, olayin çarpıtılarak verilmesine anlam veremezken medya mensupları da bu durumun meslek etiğini yerle bir ettiğini söyledi. Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Türkiye Gazetecileri Federasyonu Genel Sekreteri Erdoğan Kahya, herhangi bir kaynağa doğrulatmadan yapılan söz konusu haberin etik olmadığını belirtti.

İşte olayla ilgili Milliyet'te çıkan haber
Liseli gençler, Ramazanda içki içen kişiyi öldürdü
ANTALYA'da dün sabah darp edilmiş halde cesedi bulunan 44 yaşındaki Ünal Topel'in katil zanlıları yakalandı. 4'ü lisede okuyan 5 gencin, Ramazan'da içki içtiği gerekçesiyle Ünal'ı döverek öldürdüğü ortaya çıktı.
Muratpaşa Mahallesi'nde dün saat 08.30'da, kafası ve vücudunun çeşitli yerlerinde darp izi olan bir erkek cesedi bulundu. Taş ve sopalarla vurularak öldürülen kişinin Ünal Topel olduğunu belirleyen Antalya Emniyet Müdürlüğü Cinayet Bürosu ekipleri, cinayet zanlısı olarak 4'ü lisede okuyan 5 genci gözaltına aldı.
Sorgularında cinayeti itiraf eden B.K., Ş.Ş., M.Ö., V.T. ile R.A., Ramazan ayında içki içtiğini gördükleri Ünal Topel ile aralarında önce küfürleşme geçtiğini, daha sonra kavga ettiklerini ve sopalarla dövdüklerini kaydetti.
5 genç, ifadelerinin ardından çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi.



Milliyet'in Zemzem Haberi Yalan Çıktı
Milliyet zemzem ile duyurduğu haberde bakın nasıl zor duruma düştü. Haberin asılı ile milliyet'e yansıması arasında ne kadar fark var. Yorum sizin...

HABERİN MİLLİYET'TE YANSIMASI
Zemzem'de zehir şüphesi
Kaynağı Mekke'de olan kutsal "zemzem suyu"nun içinde kansere neden olan kimyasal maddeler bulunduğu iddia edildi.
İngiltere'de yapılan testler sonucunda, Müslümanlar tarafından özellikle ramazanda daha çok rağbet edilen zemzem suyunda, normalde olması gereken arsenik miktarının 3 katı fazla ölçüde yer aldığı belirtildi.

Belediyeden yasak
İngiltere'de yetkililer, oradaki Müslüman toplumunu zemzem suyu içmemesi yönünde uyarırken, Londra'daki Westminster Belediyesi zemzem suyunun ithalatını yasakladı, kentteki satışlara da izin verilmeyeceği bildirildi.
Mekke'ye giden hacılar tarafından getirilen ya da şişelerle Suudi Arabistan'dan ithal edilen zemzem suyunda özellikle çocuklar üzerinde olumsuz etkileri olan nitrik asit tuzu miktarının da yasal sınırlardan iki kat fazla olduğu tespit edildi.



Araştırılmadan yapılmış bir haber.
Olayın aslı şöyle: İngiltere'de mağazalarda satılan bir şişe suyu tahlil edilmiş ve arsenik burada tespit edilmiş. Bunun zemzem kuyusu ile ilgisi yok. Zira zemzem zaten ticari olarak satılmıyor, ihraç edilmiyor. Milliyet de hemen balıklama atlamış bu habere. işin doğrusu bu, yabancı basında böyle yer alıyor:
(ÜSTELİK BU ÇOK BAYAT BİR HABERMİŞ)

İŞTE HABERİN ASIL KAYNAĞI
işin doğrusu bu, yabancı basında böyle yeralıyor:
Water said to be from a sacred Muslim well has been taken off shop shelves, for containing high levels of arsenic. A complaint was made that bottles said to be Natural Zam Zam Water were on sale in central London. Genuine Zam Zam water is only sold in Saudi Arabia. Analysis showed the water had high levels of nitrate and three times the permitted levels of arsenic. No other shops were found selling the product, but Westminster Council's investigation led to a national recall. BBC News_


Hürriyet’in TESTİS Manşeti Yalan Çıktı
YILIN BOMBA YALANI

Hürriyet'in "Konya'da kadın uzman, testis ultrasonu çekmedi" haberi yalanlandı. Başhekim testis haberini yalanladı.



Hürriyet gazetesi, Uğur Dündar’ın, "Tesettür Faciası" haberinin yalan olduğunu açıkladı. 17 Aralık 2006 tarihinde yayınlanan, ''Tesettür Faciası' haberi için Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, köşe yazısında iki kadın görevliden özür diledi.
Uğur Dündar - Mine Özbek imzalı haberde, ''Çoban A.G. testislerinde şiddetli ağrı ve şişlik şikayetiyle Konya Numune Hastanesi’ne gitti. Acilen ultrasona gönderildi. Tesettürlü kadın radyoloji uzmanı geri çevirdi. Ertesi gün yine ultrason çektirmeye gönderildi. Görevli olan ikinci tesettürlü kadın doktor da geri çevirdi. Başhekimlik devreye girdi. Hemen ameliyata alınan genç, bir testisini kaybetti'' denilmişti. Tabi bu haber baştan sona yalandı.

 

Akşam da Hürriyet’in izinde
Perşembe, Aralık 28, 2006

Hürriyet'in "Tesettür faciası" haberinin yalan çıkmasından sonra, Akşam'ın manşetten verdiği "Yoğun bakımda haremlik-selamlık" başlıklı haber de yalan çıktı. Haberi, Sağlık Bakanlığı da yalanladı.
Kartel gazetesi Hürriyet’in ‘Tesettür faciası’ yalanından sonra Akşam da, Ardahan Devlet Hastanesi’nde Koroner Yoğun Bakım Ünitesi’nin Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürü Dr. Gürbüz Ayvaz’ın talimatıyla haremlik-selamlık olarak ikiye ayrıldığını iddia etti. Akşam’ın manşetten verdiği haber, Ayvaz ve hastane yönetimi tarafından yalanlandı.



Ardahan İl Sağlık Müdürü Kemal Yılmaz, Akşam’ın haberini “malum zihniyetin karalama kampanyalarından biri olarak” nitelendirdi. Yılmaz, “Çok vahim bir şekilde insanın gözünün içine baka baka bu kadar büyük bir yalan söylenemez. Bu zihniyet ve bu zihniyetin kitle iletişim araçları, bu ülkeye hizmet etmek isteyen insanları ve kadroları menfaatleri gittiği için, kendi menfaatlerine hizmet edilmediği için iş başında görmek istemiyorlar. Yoğun bakım ünitesi olmayan bir hastanede haremlik selamlık olur mu?" dedi.