Erdoğan'ın adaylığını açıklamama nedeni

16 Mayıs’ta Çankaya Köşkü’ne kimin oturacağına ilişkin sürecin resmen başlamasına 10 gün kaldı.

Kim ne derse desin, Başbakan Erdoğan ve kurmayları, başından bu yana doğru bir strateji izledi. Kimin aday olacağına dair ciddi bir ışık yakılmadı.

Muhalefet ne kadar tersini söylese de, yakın geçmişte yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gerçek adaylar, sürecin başlamasına kadar hep gizli kaldı.

Benzeri bir süreçten rahmetli Turgut Özal geçti, Süleyman Demirel geçti.

Özal, 31 Ekim 1989’da cumhurbaşkanı seçildi. Adaylığını 17 Ekim’deki ANAP MKYK’sında açıkladı.

Demirel, 16 Mayıs 1993’te seçildi. Adaylığını açıkladı tarih ise 24 Nisan 1993 idi. Yani seçilmesinden sadece 3 hafta önce.

İşin ilgi çekici bir başka yönü daha var. Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü’nün seçilmesi de benzeri bir süreci takip ediyor. Atatürk, hasta yatağında acı kaderi beklerken yerine kimin geçeceği henüz belli değildi.

Her şey bir gün içinde oldu ve İnönü, Atatürk’ün ölümünden sadece bir gün sonra, evet yanlış okumadınız. Sadece bir gün sonra 11 Kasım 1938’de yapılan seçimle Köşk’e çıktı.

Sezer’in seçiminde durum farklı değil. 24 Nisan 2000’de Başbakan Bülent Ecevit, liderlerle yaptığı görüşmeden sonra 5 partinin ortak adayının Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer olduğunu açıkladı. İlk tur oylama da 27 Nisan’da yapıldı.

İnönü örneği dışındaki örnekleri, sadece demokratik ortamda yapılanlardan seçtim. (Sunay’ın ve Korutürk’ün seçimleri ise sanıldığının ve kamuoyuna sunulduğunun aksine, Demirel’in başarısı değil, yüz karası seçimlerdir.)

Görüldüğü gibi, gerçek adayların ortaya çıkması hep seçim sürecinin resmen başlaması ile birlikte ortaya çıkıyor.

Bundan dolayı kimse çıkıp da, “Erdoğan madem aday olacak, niye ortaya çıkıp niyetini belli etmiyor” demesin.

Bunun niye olmadığını görmek için biraz geriye dönüp bakmak yeterli.

Cumhuriyet tarihi hep şunu gösteriyor. Önce açıklanan adaylar hep madara olup gitti. 1961'de Prof. Ali Fuat Başgil, AP'nin adayı olarak ortaya çıktı. Seçilebileceği bir parlamento aritmetiği varken, MBK'cı Sıtkı Ulay, kafasına silah dayayıp adaylıktan çekilmesini sağladı.

1973 seçimlerinde dönemin cuntacı ve kuvvetli askeri Faruk Gürler’in akıbeti öyle oldu. 28 Şubat süreci sonrasında kendini Köşk’e hazırlayan bir başka cuntacı general olan Çevik Bir, CNNTürk’ten adaylığını ilan etti. Sonu hüsran oldu.

Bunlar olağanüstü dönemlerdi diye akla gelirse, Demirel ve Özal’ın seçimlerinde de aday olarak ortaya çıkanların kişisel girişim olduğu veya nefeslerinin yetmediğini gördük.

“Ahir gelirmiş bezme ekabir” derler. Köşk adayları bizim tarihimizde hep en sonra belli oldu.

Recep Tayip Erdoğan’ın da yaptığı bundan daha farklı bir şey değil. Erdoğan, son ana kadar bütün verileri ortaya koyup değerlendirmesini yapacak ve kararını verecek.

 Kimin aday olacağına dair ciddi bir ışık yakılmadı.

Muhalefet ne kadar tersini söylese de, yakın geçmişte yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gerçek adaylar, sürecin başlamasına kadar hep gizli kaldı.

Benzeri bir süreçten rahmetli Turgut Özal geçti, Süleyman Demirel geçti.

Özal, 31 Ekim 1989’da cumhurbaşkanı seçildi. Adaylığını 17 Ekim’deki ANAP MKYK’sında açıkladı.

Demirel, 16 Mayıs 1993’te seçildi. Adaylığını açıkladı tarih ise 24 Nisan 1993 idi. Yani seçilmesinden sadece 3 hafta önce.

İşin ilgi çekici bir başka yönü daha var. Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü’nün seçilmesi de benzeri bir süreci takip ediyor. Atatürk, hasta yatağında acı kaderi beklerken yerine kimin geçeceği henüz belli değildi.

Her şey bir gün içinde oldu ve İnönü, Atatürk’ün ölümünden sadece bir gün sonra, evet yanlış okumadınız. Sadece bir gün sonra 11 Kasım 1938’de yapılan seçimle Köşk’e çıktı.

Sezer’in seçiminde durum farklı değil. 24 Nisan 2000’de Başbakan Bülent Ecevit, liderlerle yaptığı görüşmeden sonra 5 partinin ortak adayının Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer olduğunu açıkladı. İlk tur oylama da 27 Nisan’da yapıldı.

İnönü örneği dışındaki örnekleri, sadece demokratik ortamda yapılanlardan seçtim. (Sunay’ın ve Korutürk’ün seçimleri ise sanıldığının ve kamuoyuna sunulduğunun aksine, Demirel’in başarısı değil, yüz karası seçimlerdir.)

Görüldüğü gibi, gerçek adayların ortaya çıkması hep seçim sürecinin resmen başlaması ile birlikte ortaya çıkıyor.

Bundan dolayı kimse çıkıp da, “Erdoğan madem aday olacak, niye ortaya çıkıp niyetini belli etmiyor” demesin.

Bunun niye olmadığını görmek için biraz geriye dönüp bakmak yeterli.

Cumhuriyet tarihi hep şunu gösteriyor. Önce açıklanan adaylar hep madara olup gitti. 1961'de Prof. Ali Fuat Başgil, AP'nin adayı olarak ortaya çıktı. Seçilebileceği bir parlamento aritmetiği varken, MBK'cı Sıtkı Ulay, kafasına silah dayayıp adaylıktan çekilmesini sağladı.

1973 seçimlerinde dönemin cuntacı ve kuvvetli askeri Faruk Gürler’in akıbeti öyle oldu. 28 Şubat süreci sonrasında kendini Köşk’e hazırlayan bir başka cuntacı general olan Çevik Bir, CNNTürk’ten adaylığını ilan etti. Sonu hüsran oldu.

Bunlar olağanüstü dönemlerdi diye akla gelirse, Demirel ve Özal’ın seçimlerinde de aday olarak ortaya çıkanların kişisel girişim olduğu veya nefeslerinin yetmediğini gördük.

“Ahir gelirmiş bezme ekabir” derler. Köşk adayları bizim tarihimizde hep en sonra belli oldu.

Recep Tayip Erdoğan’ın da yaptığı bundan daha farklı bir şey değil. Erdoğan, son ana kadar bütün verileri ortaya koyup değerlendirmesini yapacak ve kararını verecek.