Kartel medyasının proveke denemesi

Moral FM’de hafta içi her akşam yayınlanan Moral Haber programının stüdyo misafiri Moral FM Genel Müdürü Haluk İmamoğlu,  program sunucusu Zeynep Türkoğlu’nun, son günlerde gündemi önemli ölçüde meşgul eden Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinde zaman zaman bazı medya gruplarının olayları çarpık yorumlaması ile ilgili soruları cevaplandırdı. İşte o röportaj:

 

 

Medya Dİnk suikastını enine boyuna değerlendirdi. Peki, ülkemizde bu olayla ilgili medyanın değerlendirmesini kim ve nasıl yapacak?

 

Bu doğru bir soru. Medyanın mutlaka kendi içinde ya bir otokontrolünün olması gerekiyor. Medya doğru haber ve doğru yorum üretiyorsa tüketici kitle ona göre tepki vermeli, yanlış haber ve yanlış yorum üretiyorsa da tepkilerini ona göre vermelidir. Bu sadece tirajı arttırmak ve azaltmak için değildir. Bugün elimizdeki imkânlar daha dinamik tepkiler ortaya koymamıza ortam sağlamaktadır. İnternetle bilgiye ulaşmak, maille kolay iletişim sağlamak gibi. Bu çerçevede baktığımızda evvela cinayetin cinayet olmasından dolayı tasvip edilecek bir tarafı yoktur. İkincisiyse Hrant Dink gibi Türkiye’de, hakikatten seçilmiş yani öldürüldüğü zaman bu kadar ses getirecek dünyada ve ülkemizde çok az kişi vardır. Hatta olaya Ermeni meseleleri boyutunda bakarsak hiç kimse yok, sadece Dink vardır. Yine medyanın çoğunluğunun kabul ettiği gibi bu kurşun ülkemize atılan bir kurşundur. Buraya kadar herkes bu konuda hemfikirdir. Türkiye’de bağnaz düşüncelere sahip bir kısım derin kişiler var diye özgürlük arayışından, insanca yaşamaktan vazgeçecek değildir. Belki birileri ölebilir fakat bu mücadele sonuna kadar devam edecektir.

 

 

Mesele basının olayı nasıl ele aldığıdır, benim buraya misafir olma nedenim de budur aslında, Türkiye’de maalesef bu tür olaylara yataklık eden, düşünceyi, nefreti körükleyen bir yangın anlayışı söz konusu. Yani bir tarafta Hrant Dink öldürüldü diye gözyaşı dökeriz, bir taraftan da mümkünse o gözyaşının suladığı toprağa nefret tohumları ekeriz. Katilin namazımı kıldım, geldim ve vurdum şeklindeki sözleri Milliyet’in haber sitesi başta olmak üzere türlü medya organlarında yer aldı. Daha önceki rahip cinayetinde de benzer olaylar yaşanmıştı. Allah’tan katil zanlısı Ogün Samast imam-hatip okullarından birinden mezun değildi. Yoksa kıyamet kopardı. Türkiye’de dini söylem ve imajları kullanarak ve dindarlar üzerine yüklenerek psikolojik savaş estirilmeye çalışılıyor. Buna karşı dikkatli olmak zorundayız. Bu tür iddialar medya organlarınca yayınlandığında ki ben Hürriyet ve Milliyet Gazetelerinde gördüm. Bu tür ifadelerle manşetten verilen mesajlar, namaz kılan insanların birçoğu katil ya da katil olabilecek insanlar şeklindedir. Hâlbuki Türkiye başka bir dertle yanıyor. O gazetelerin yöneticileri de yangına körükle gidiyorlar. O bakımdan namaz gibi müminlerin vazgeçemeyeceği, dinin direği olan bir ibadeti katil zanlısına yamamaya çalışmak tek kelimeyle pespayeliktir ve yeni bir provokasyonun temelini atmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Aynı basın bunları İsmailağa cinayetinde de bunu benzerini yapmıştır ve tepkimizi göstermiştik. Ülkemizin yararına olmayan bu türden yanlış hareketler karşısında Moral FM gibi sağduyulu basın organlarını bulacaklardır. Ama halkımıza düşen bir görev var. Bu tür haber yapanların mail adreslerine mail atıp tepkilerini dile getirmeli ve hatalarını söylemelidirler. Yoksa sadece içimizden gösterilen bir tepki işe yaramaz. Aktif ve dinamik bir tepki ortaya konmalıdır. Yoksa basınımız bu olayda, bir kısım organları çıkardığımızda, güzel bir sınav vermiştir. Türkiye tek bir yürek olmuştur. Gayrı Müslim bir vatandaşımızın kahpe kurşunlara hedef olmasının yanında, hükümet cenazesine önemli bir katılım sağlayacaktır. Cumhurbaşkanımızın cenazeye gelmesi noktasında çağrılar yapılmaktadır. Bütün basın organlarımız bu cinayeti nefretle anmaktadır. Belirsiz insanların yaptıklarını çarptırarak ”Namaz kıldım, gittim ve vurdum” sözlerini manşete taşımak ülkemizin hayrına değildir. Bunu yapmak topraklarımızda Dink’in vurulması gibi yeni kurşunların verilmesine neden olacaktır. Ben bu tür olaylara yeni şahit olmuyorum. Gazeteci Engin Ardıç bahsediyordu. “1970 yılında bir gün sağcı solcuyu vurur, ertesi günde aynı silahla solcu sağcıyı vururdu.” diyor. Çünkü silah veren aynıydı. Dolayısıyla bunları göre göre gelişen Türkiye bu tuzaklara düşmemeli. Biz bu hataları sesimiz yettiği kadar kamuoyu önüne çıkarmaya çalışacağız. Onun için dinleyicilerimizden bilhassa dinamik olmaları ve yapılan hatalara karşı bana ne dememelerini istiyorum. Gördükleri yanlışlıkları protesto etmelidirler. O hataları yapan gazetelerin yöneticileri de akıllarını başlarına alıp bu ülkede dini hassasiyetler üzerinden haber yapma yoluna gitmemelidirler.