Böyle Ferhat ın sevdası

Hayatları boyunca hiç işleri düşmemiş olanlar bilmezler. Hastanelerin “acil servisleri” aynı anda birkaç filmin çekilebildiği plato renkliliği sunar. Ama buradaki filmlerin konusu acı, çok acı, pek acı şeklinde kategorize edilebilir.

Acil olarak hastaneye getirilen insanın yakınları haliyle “özel ilgi” gösterilmesini istiyorlar. Oysa doktorlar, hemşireler ve hasta bakıcılar her zaman ki “olağan” işleri, insan hayatını kurtarmakla meşguller. Çünkü servis bu dünya ile “öbür dünya” arasında bir çizgi üzerinde bulunuyor.

Herkes acil, herkes özel ilgiye muhtaç, herkesin zamanı az, herkes hızlı olmak zorunda…

Ancak Acil’e gelenlerin doğal olarak kendilerinden başkasını görecek halleri olamıyor. Sadece doktorları görüyorlar.

Doktorlar da genellikle anında onlar ile ilgilenmiyorlar! Çünkü diğer hastayla meşguller. Bu “diğer hasta” hiç bitmiyor. Bir doktor ne kadar çalışırsa çalışsın ancak bir hastaya bakabiliyor. Acılar içinde kıvranan dokuz hasta “ilgisiz” kalıyor. Dokuz hastanın yakını olanlar muayene sırası beklersen gergin havaya, çaresiz sorular savuruyorlar:

-Nerede bu doktorlar?

Oysa acil servis doktorları her nöbet gecesi ayrı bir hasta bakma rekoru kırıyorlar. Ama bunu kendileri dışında kimseler bilemiyor.

31 Ocak’ı 1 Şubat’a bağlayan Çarşamba gecesi Haydarpaşa Numune Hastanesi’nin Acil Servisi de olağan mesailerinden birini yaşıyordu.

Gazeteci Güler Yıldız da karnına saplanan bıçak kıvamında ağrılarla kıvranarak hastaneye geldiği andan itibaren, “bir an önce buradan çıkıp gitmeliyim” isteği sancıların üstüne oturdu.

Ancak bu o kadar kolay değildi.

O gece hastanenin 1. Cerrahi Kliniği’nin nöbetçi doktoru olarak görev yapan aydınlık yüzlü adam “sakın gitmeyin” diyordu. Birden çok tahlil, film, ultrason çekimleri yapıldığı halde ağrıların sebebi bulunamıyordu.

Ağrıların gecesi, neşter işaretiyle sabaha ulaştı. Doktor, Güler’i müşahade servisine yatırdı. Eliyle karnına bastırırken “ameliyat edeceğiz” diyordu. Güler’in, ağrılarının üzerine bir de şaşkınlık oturmuştu:

-Doktor bu şaka mı?

-Hayır çok ciddi bir durum. Seni bu vaziyette bırakan bir doktoru meslekten kovarlar!

O sırada yatağın başında bulunan Güler’in yakınları hastaya moral servisi yapıyorlardı:

-Senin yerinde olmak isteyen kaç genç kız vardır biliyor musun?

-Neden?

-Onlar, Ferhat Göçer’i yakından görmek onu dinlemek için yarışıyorlar, Ferhat Göçer de seni ameliyat edebilmek için başında durmuş dil döküyor!

Gazetelerin renkli sayfaları onun haberlerini hep “ünlü tenor Ferhat Göçer” tanımıyla yayınlıyor. Satır aralarında doktor olduğu da vurgulanıyor. Ama şimdiye kadar onu hastanede çalışırken gösteren haber çıkmadı. Çünkü istemiyor.

O şöhrete ulaşmış birinin bu koşullarda görev yapmasını anlamak kolay değil. Tabii Türkiye için… Dr. Ferhat Göçer açısından ise anlaşılmayacak bir şey yok:

-Ben hekimliği seviyorum, böyle devam edeceğim!

Büyük şöhretine karşılık, kendisini tanımayan çaresiz insanlar arasında “doktor bakar mısın?” çağrılarıyla, meslek aşkını sürdürüyor.