Ahmet Muhip Dranas hayatı ve şiirleri

1908 yilinda Istanbul’da dogdu. Ortaögrenimini Ankara Erkek Lisesi’nde tamamladi. Lisedeki edebiyat ögretmenleri Faruk Nafiz Çamlibel ve Ahmet Hamdi Tanpinar, siir sevgisinin gelismesinde etkili oldular. "Ankara Lisesi’nden Muhip Atalay" imzasiyla ilk siiri 1926 yilinda Milli Mecmua’da yayinlandi. Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki egitimini yarida birakti. Istanbul’a geldi. Istanbul’da Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne davam etti. Ögrenimini tamamlamadi. Hakimiyet-i Milliye gazetesinde bir süre çalisti. Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi Müdür Yardimciligi görevinde bulundu. Çocuk Esirgeme Kurumu yayin müdürü ve baskanligi, Anadolu Ajansi, Türkiye Is Bankasi yönetim kurulu üyeligi, Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul Baskanligi gibi üst düzey bürokratik görevler yapti. 21 Haziran 1980 yilinda Ankara’da öldü, Sinop’ta gömüldü. Hece ölçüsü sinirlarinda kalarak ama durak ve vurgu yerlerini degistirerek gelenekselde çagdasligi yakalayan, çagrisim gücü yüksek, yurdu, insani ve dogasi ile barisik, alisilmadik deyis örgüsüyle unutulmaz siirler yazdi.

 

BÜYÜK OLSUN Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun,Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun.Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce,Âşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.Denizler yolculuğa çağırır durur da beniGitmem düşünerek geri döneceğim günü.Ben büyük rüzgârları severim; büyük olsunAşkım da, özlemim de hepsi, her şey ve mahzun.İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı,

Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı

 

FAHRİYE ABLA Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!Hülyasındaki geniş aydınlığa gülenGözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınlaNe güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla! Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;Güneşin batmasına yakın saatlerdeYıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;Bahçende akasyalar açardı baharla.Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla! Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.İçini gıcıklardı bütün erkeklerinAltın bileziklerle dolu bileziklerin.Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla! Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla! 

 

KAR
Kardır yağan üstümüze geceden,Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,Ormanın uğultusuyla birlikteVe dörtnala dümdüz bir mavilikteKar yağıyor üstümüze, inceden. Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,Unutulmuş güzel şarkılar içinBu kar gecesinde uzaktan, yoldan,Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'danSesin nerde kaldı? kar içindesin! Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!Uyandırmayın beni, uyanamam.Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,Allah aşkına, gök, deniz aşkınaYağsın kar üstümüze buram buram...Buğulandıkça yüzü her aynanınBeyaz dokusunda bu saf rüyanınGöğe uzanır - tek, tenha - bir kamışSırf unutmak için, unutmak ey kış!Büyük yalnızlığını dünyanın. KÖPÜK Oyun bitti ve her şey yerini buldu.Akşamla ebedi kızlar anne oldu.Aynalara bakma, aynalar fenalık;Denizi, sonsuz olanı düşün artık.Bir gün beni hatırlayabilirsin ancak,Güzelsem soyabilirsin çırılçıplak;Oradayım hep ben, orada, derinde,Gemilerin ihtiyar köpüklerinde. OLVİDO Hoyrattır bu akşamüstüler daima.Gün saltanatıyla gitti mi bir defaYalnızlığımızla doldurup her yeriBir renk çığlığı içinde bahçemizden,Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdanLavanta çiçeği kokan kederleri;Hoyrattır bu akşamüstüler daima. Dalga dalga hücum edip pişmanlıklarUnutuşun o tunç kapısını zorlarVe ruh, atılan oklarla delik deşik;İşte, doğduğun eski evdesin birdenYolunu gözlüyor lamba ve merdiven,Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşikVe cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar... Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledirKağıtlarda yarım bırakılmış şiir;İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşıHatırlar bir gün bir camı açtığını,Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir. Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazlaHalay çeken kızlar misali kolkola.Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerdenAyışığı gibi sürüklenip giden;Geceye bırakıp yorgun erkekleriSalınan etekler fısıltıyla, nazla. Ebedi âşığın dönüşünü beklerYalan yeminlerin tanığı çiçeklerArtık olmayacak baharlar içinde.Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;Her garipsi ayak izi kar içindeDönmeyen âşığın serptiği çiçekler. Ya sen! ey sen! Esen dallar arasındanBir parıltı gibi görünüp kaybolanNe istersin benden akşam saatinde?Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;Hatıraların bu uyanma vaktindeSensin hep, sen, esen dallar arasından. Ey unutuş! kapat artık pencereni,Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;Çıkmaz artık sular altından o dünya.Bir duman yükselir gibidir kederdenMacerası çoktan bitmiş o şeylerden.Amansız gecenle yayıl dört yanımaEy unutuş! kurtar bu gamlardan beni. ŞEHRİN ÜSTÜNDEN GEÇEN BULUTLAR Bakıp imreniyorum akınınaŞehrin üstünden geçen bulutların.Belki gidiyorlardır yakınınaRüyamızı kuşatan hudutların. Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu anSanki bulutlarla bir, akıyoruz;Onların hevesine uyaraktanCenup ufuklarına bakıyoruz. Biz de hafif olsaydık bir rüzgârdan,Yer alsaydık şu bulut kervanında,Güzel'e ve Yeni'ye doğru koşanBu sonrasız gidişin bir yanında; Dağlara, denizlere, ovalaraUzansaydık yağarak iplik iplik,Tohumları susamış tarlalaraBahar, gölge ve yağmur götürseydik. Bakıp imreniyorum akınınaŞehrin üstünden uçan bulutların.Gidiyor, gidiyorlar yakınınaRüyamızı kuşatan hudutların.  SERENAD Yeşil pencerenden bir gül at bana,Işıklarla dolsun kalbimin içi.Geldim işte mevsim gibi kapınaGözlerimde bulut, saçlarımda çiğ. Açılan bir gülsün sen yaprak yaprakBen aşkımla bahar getirdim sana;Tozlu yollarından geçtiğim uzakİklimden şarkılar getirdim sana. Şeffaf damlalarla titreyen, ağırKoncanın altında bükülmüş her sak.Seninçin dallardan süzülen ıtır,Seninçin karanfil, yasemin zambak... Bir kuş sesi gelir dudaklarından;Gözlerin, gönlümde açan nergisler.Düşen öpüşlerdir dudaklarındanMor akasyalarda ürperen seher. Pencerenden bir gül attığın zamanIşıkla dolacak kalbimin içi.Geçiyorum mevsim gibi kapındanGözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

 

 

TESTİ

Dolu bir testiydim ben,Başaşağı ettiniz beni;Eh, boşalıverdim derken...İyi mi ettiniz yani? Sevgiler vardı içimdeEzgiler vardı, iyilikler...Boşaltıverdiniz, hem deDüşürüp kırmaktan beter. Hoş, yine bir testiyim ben,Yine varım ama bomboş.

 

 

YAŞARKEN Ağaçların daha bu bahçelerdeBütün yemişleri dalda sarkıyor;Umutların mola verdiği yerdeGeceler bir nehir gibi akıyor. Baksan bir uzaklık var hangi yana,Hangi eşyaya dönsen boş bir ayna;Varmak istediğim uzak limanaGemiler beni almadan kalkıyor. Gelmedi gün daha, çalmadı saat,Daha uçurmuyor beni bu kanat;Sabırsızlanma, ey kapımdaki at!Güneş daha gözlerimi yakıyor